Takıntı hastalığı: OKB

TAKINTI HASTALIĞI: OKB

Büyük toplum kesimlerinde her 100 kişiden 3’ünde görülen ve insana ‘keşke kanser olsaydım’ dedirten bu hastalığı sizler için araştırdık.

"Takıntı hastalığı diye de türkçeleştirebileceğimiz OKB(Obsesif Kompulsif Bozukluk) aslında sanıldığı kadar basit bir rahatsızlık değil."

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde 25 yıldır klinik psikoloğu olan Prf.Dr. Elif Barışkın OKB’yi şu sözlerle anlattı:Kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülere obsesyon diyoruz. Bu düşünceler yani girici düşünceler kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa neden olurlar. Kişi bunların mantıkdışı olduğunu bilir; fakat kendini bunu düşünmekten alamaz. Kompulsif ise bu düşüncelerin neden olduğu huzursuluğa engel olmak için yinelediği eylemlerdir. Örneğin; bir kişi sürekli bir yerlerden kendisine mikrop bulaşacağını düşünüyorsa bu obsesyondur,bu düşünceyi bastırmak için defalarca elini yıkıyorsa kompulsiftir.” OKB’ nin biyolojik-psikolojik ve sosyal temelli olduğunu vurgulayan Prf.Dr. Barışkın, hastalığın fobi ile benzer ve  farklı yönlerini ise şu cümlelerle ifade etti: “Fobi ile OKB’nin benzer yönleri var fakat ikisi farklı şeyler. Fobide kişinin kendisinin dışında bir uyaran vardır. Kişi korktuğu bu uyarandan uzak durur, kaçar. OKB’de kişinin kendisinin istemsiz düşünceleri yani girici düşünceleri vardır ve bunu bastırmak için davranışlarını yineler.” Prf.Dr.  Barışkın, obsesyonların yaygın olanlarının aşırı temizlik, bir yerden mikrop kapılacağı düşüncesi, aşırı düzen ve simetri, günahkar şeyler düşünmekten korkma olduğunu; yaygın kompulsiflerin ise tekrar tekrar yıkanma,sıklıkla el yıkama, kapı tokmağına dokunmama, belirli kelimeleri tekrarlama, rahatsız edici düşüncelere takılıp kalma  olduğunu söyledi. Hipokondriya, obsesesyon, kompulsif ve fobinin birleştiği noktalar olduğunu fakat herbirinin farklı şeyler olduğunu sık sık vurgulayan Prf.Dr. Barışkın bu hastalığın her yaşta, hatta çocuklukta bile görülebileceğini söyledi. Yapılan araştırmalara göre büyük toplum kesimlerinde her 100 kişiden 3’nde görülen bu hastalığın tedavisinin ilaç ve bilişsel davranışçı terapi olduğunu söyleyen Prf.Dr. Barışkın, aynı zamanda tedavi sürecinde hastanın ailesinin hastalığın ilkelerini bilmesine, hastaya destek ve yardımcı olmasına da dikkat çekti.


Özel Haber: Merve Kılıç

Yorum Gönder

Yorumlar